Güzel Ege’ye, Ege Bölgesinin sıcakkanlı ve sohbeti hoş insanlarına, Denizli halkına misafir olasım geldi yeniden. Ege Bölgesi ve İç Anadolu Bölgesi harmandalının müziğinde türkü tuttursun yurdumun ezgileriyle, Denizli ile Ankara ilimiz muştulasın yüreklerimizi. Memleketi aslen Denizli (Kızılcabölük) olan lâkin Ankara’da ikamet edip Türkiye’nin her iline yeteneğiyle damga vuran bir eğitimci, karikatürist ve ressamla tanıştırmak istiyorum sizleri. Hakkı Uslu Bey ile sohbet etmek istedim bu kez. Hakkı Bey; karikatür ve resim üzerine emek veren, karikatürün eğitimde kullanımı üstünde çalışmalar yapan bir sanatçımız. Birçok ödüle layık görülmüş biri ve kişisel sergiler açmaktadır. Kendisi daha önce söyleşi yaptığımız karikatür sanatçısı Abdülkadir Uslu Bey’in kardeşi. 2018 yılı yaz ayında ağabey-kardeş olan bu yüreği geniş iki değerli insana ayrı ayrı röportaj yapma teklifimi sunduğumda memnuniyetle kabul edilmiştim. Ressam HAKKI USLU’ya bırakıyorum sözü. Hadi sanatın kapısında pejmürde olalım ve edebiyatımızı rengârenk dünyalara boyayalım!
Hoş geldiniz değerli HAKKI USLU Bey. Öncelikle röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için zarafetiniz adına müteşekkirim. Karikatür, sulu boya resim sanatı, sergileriniz ve kitaplarınıza dair konuşalım. Öncelikle sizi tanıyalım. Şahsen sizin sosyal medya hesabınızdan sıkı bir takipçiniz olup tüm resim çalışmalarınızı ilgiyle yakından takip eden, ayrıca bir kitapsever olarak kapak tasarım çalışmalarınızdan sizi yakından tanıyan biri olsam da sözün ballı kısmını size bırakmak istiyorum. Buyurun hocam…
ELİF YAVAŞ: Küçük yaşlarda karikatür çizmeye başlamışsınız. Elbet sanata yatkın o eller de hünerli olmaktan geçiyor ki sizin yeteneğiniz alenen ortada. İlkokul 3. sınıftayken ilk karikatürünüz yayınlanmış, ardından bu sanattan yana meslek hayatınız yol almış. Suluboya, görsel sanatlar, çocuk kitapları yayınlama ve daha pek çok dalda renkli bir hayatınız var. Çalışmalarınızı takip ettikçe ben epey keyif aldım, biraz da sizi tanımayanlarla baş başa bırakalım. Öz geçmişinizden kısaca bahsedip kendinizi tanıtarak renkli yaşamınızı bizlerle paylaşır mısınız?
HAKKI USLU: Öncelikle lütfedip böyle bir zahmette bulunduğunuz için ben teşekkür ederim Elif Hanım. Sizin bahsettiğiniz gibi renkli bir yaşam mı bilmiyorum ama renklerle geçen bir hayatım olduğunu söyleyebilirim. Denizli’nin Kızılcabölük kasabasında dünyaya geldim. İlk ve ortaokulu burada okuduktan sonra TÜBİTAK bursu kazanarak İstanbul Kabataş Erkek Lisesine gittim. Liseyi yatılı olarak okudum. Liseden sonra o dönemde 9 Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesine bağlı olan Denizli Eğitim Yüksek Okulundan lisans düzeyinde Sınıf Öğretmeni olarak mezun oldum. Daha sonra da öğretmenlik hayatımız başladı.
İlk tayinim Konya iline çıkmıştı. Burada bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra Ankara’ya atandık. Ankara’da ilk olarak birleştirilmiş sınıflı bir köy okulunda öğretmenlik ve yöneticilik yaptım. Daha sonra çeşitli okullarımızda sınıf öğretmeni olarak çalıştım. 2000 yılında, o dönemdeki adıyla Millî Eğitim Bakanlığı Yayınlar Dairesinde grafik tasarım sanatçısı olarak çalışmaya başladım. Millî Eğitim Bakanlığı Bilim ve Aklın Aydınlığında EĞİTİM Dergisi Yayın Kurulu Üyeliği, Kültür Yayınları Yayın ve Danışma Kurulu üyeliği, Kültür Yayınları Koordinatörlüğü gibi görevlerde bulundum. Şu anda da Eğitim Uzmanı olarak bakanlıktaki görevime devam ediyorum. Ayrıca bir dönem İLESAM Bilim – Teknik Komisyonu Üyeliği ile Çocuk Edebiyatçıları Birliği Yönetim Kurulu Üyeliği de yaptım.
Tabii bir de sanatla ilgili geçmişimiz var. Sanat çalışmalarıma küçük yaşlarda tanıştığım karikatürle başladım. Çocukluğum köyde geçti. Resme, çizgiye, boyalara karşı hep bir ilgim vardı ama bunu adlandıracak, şekillendirecek bir ortam yoktu. Abim Ankara’da üniversitede okuyordu ve karikatür çiziyordu. Tatillerde köye geldikçe beni de teşvik etti, yönlendirdi. Bu sayede karikatür çizmeye başladım. Çok sevdim ve sürekli çizdim. O yıllarda yayınlanan çocuk dergilerini takip etmeye çalışıyor özellikle karikatür, çizgi roman sayfalarını incelemek için merakla bekliyordum. İlkokuldayken arkadaşlarım sokakta oynarken ben evde karikatür çizmeye çalışırdım.
O zamanlar imkânlarımız da kısıtlıydı. Örneğin birinci hamur kâğıt bulmak çok zordu. Önce saman kâğıda eskizler yapar sonra bunu beyaz kâğıda geçirirdim. Tarama ucu ve çini mürekkebi ile de dikkatlice üzerinden çizerdik. Mürekkep kuruyunca kurşun kalemleri siler ve çalışmayı tamamlamış olurduk. Bu malzemeler çok kıymetliydi. Hele tarama ucunu bulmak yaşadığım yerde imkânsızdı. Bozulsa kırılsa uzun bir süre yenisini bulmam mümkün olmazdı.
Çizdiğim ilk karikatürleri o dönemde yayınlanan Tercüman Çocuk Dergisine gönderdim. Türk karikatürünün en önemli isimlerinden rahmetli Semih Balcıoğlu bu dergideki karikatür sayfasında benim çalışmalarıma yer verdi. Hatta herkesin birer karikatürü yayınlanırken bir sayıda tüm sayfayı bana ayırmış birkaç karikatürümü aynı anda yayınlamıştı. Eleştirileriyle birlikte övgü dolu sözler söylemişti. Çok mutlu oldum. Bu benim karikatüre odaklanmamı sağladı ve karikatür benim için bir yaşam biçimi hâline dönüştü. Sürekli çizdim. Hâlâ da çiziyorum.
Bugüne kadar beş kişisel karikatür sergisi, dört kişisel resim sergisi açtım. Yurt içi ve yurt dışı çok sayıda karma sergiye katıldım. Ödüller aldım.
Sadece çizer olarak değil teorik anlamda da karikatürle ilgilenmeye çalıştım. Özellikle öğretmenliğe başladıktan sonra “Eğitimde Sanatın Önemi” ve “Karikatürün Eğitsel İşlevi” konularında araştırmalar yaptım. “Karikatür ve Eğitim” konusunda araştırma ve uygulamaya dayalı bilimsel sayılabilecek ülkemizdeki ilk çalışmalardan birini 1993-1994 yıllarında “Karikatürün Eğitsel İşlevi” başlığıyla kaleme aldım. O dönemde ilkokullarda karikatürden yararlanma şekillerini gerekçeleriyle birlikte ortaya koymaya çalıştım. İlkokul öğretmeni ve karikatürist olarak 1993 yılından itibaren yaptığım kişisel uygulamalar bu çalışmanın temelini oluşturmuştu. Elde edilen sonuçları 1995 yılında Karikatür Vakfı’nın düzenlediği 1. Uluslararası Karikatür Sempozyumunda sundum. Sempozyum kitabında yayımlanan bildiri daha sonra makale olarak bir çok yayın organında yer aldı. Bugüne kadar yapılmış çok sayıda yüksek lisans ve doktora tezinde de atıf yapıldı.
Bu konuda daha birçok detaylı çalışmalar yaptık. Hepsini burada anlatmak mümkün değil. “Eğitimde Karikatür Kullanımı” konusunu ülkemizde ilk gündeme getiren çizer olarak bu konudaki birikimimi yıllar önce kitaplaştırdım ama ne yazık ki yayınlama fırsatı bulamadım. Umarım en kısa sürede yayınlanır.
Çocuk Edebiyatı alanına da özel bir ilgim vardı. Eğitimcilik, çizerlik ve edebiyatı birleştirerek çocuklarımız için de eser üretmeye çalıştım. Bir kısmı ortak yazarlı elli dört çocuk kitabım yayınlandı. Bu çalışmalarla birlikte bir süre özel bir ajansta çizgi film çizeri olarak çalıştım. Çeşitli çocuk dergilerinde resimli bilmece, bulmaca ve çizgiroman çalışmalarım yayımlandı; çocuk sayfaları hazırladım. 2003 – 2005 yılları arasında Elma Şekeri isimli çocuk dergisini yayınlayıp editörlüğünü yaptım.
Karikatürün yanı sıra resime, özellikle de suluboya resime büyük ilgim vardı. Son yıllarda resim çalışmalarına biraz daha fazla zaman ayırıyorum. Çocukluğumdan kalan izler, günlük yaşamdan portreler ve efeler başta olmak üzere kültürümüzü yansıtan birçok konuyu tuvale taşımaya çalışıyorum.
ELİF YAVAŞ: Sanatla ilgili düşüncelerinize geçmeden önce biraz önceki sözlerinizden anladığım kadarıyla özellikle sulu boya resime karşı ayrı bir ilginiz var. Bunun nedenini sorsam, suluboya tekniği hakkında neler söylemek istersiniz? Örneğin sulu boya bir tablo, yağlı boya ile yapılan bir tablo kadar kalıcı mıdır?
HAKKI USLU: Resim kısaca, gördüklerimizin ya da hayal ettiklerimizin bir yüzeye aktarılması eylemidir. Bunun için her türlü malzemeyi kullanabilirsiniz. Ama ilk akla gelenler yağlı boya ya da akrilik boya oluyor. Oysa sulu boya, guaj boya, pastel boya da malzeme ve teknik olarak resimde çokça kullanılır.
Bunların içinde sulu boya biraz daha farklı özellikleri olan bir malzemedir. Aslında en zor teknik olarak da tanımlanır. Çünkü resmi sadece ressam değil boyanın sudaki dağılımı da belirler. Diğer boyalarda olduğu gibi fırçayı resme dokundurduğunuzda sabit bir leke oluşmaz. Kâğıt ıslak olduğu için boya dağılır. Bu işin hem zor hem de güzel tarafıdır. Su ile boyanın buluşması ve dağılımı sonrasında hayal ettiğinizden farklı sonuçlara ulaşabilirsiniz. Başarılı bir sulu boya ressamı bu dağılımı doğru tahmin eder ve iyi yönlendirir. Ayrıca şeffaf bir boyadır. Yanlış yaptığınızda düzeltme ya da üzerinden tekrar boyama şansınız olmaz. Başka bir deyişle tek atış hakkınız vardır. İyi bir resim için bu atışı doğru yapmanız gerekir. Ayrıca hızlı çalışmayı gerektiren bir tekniktir. Bütün bunlar sulu boyanın heyecan verici özellikleridir.
Ayrıca sulu boya resimler de uygun şartlarda korundukları sürece en az yağlı boya resimler kadar uzun ömürlü ve kıymetli eserlerdir.
ELİF YAVAŞ: Hakkı Uslu’ya göre sanat nedir? Resim sanatı ve edebiyat bir kompozisyon oluşturarak diğer sanat dallarını da aynı kefede tartıp özünde barındırabilir mi?
HAKKI USLU: Sanat bana göre bir aktarımdır, dışavurumdur. İçsel yolculuğumuzun çeşitli yöntemlerle algılanabilir hâle dönüştürülmesidir. Temelinde güzellik, estetik vardır. Başka bir deyişle, maneviyatın maddeye dönüşmesidir. Aslında sanat, sanatçının iç dünyasında doğar ve gelişir. Bizim gördüklerimiz o sanatın esere dönüşmüş hâlidir. Bu dönüşüm; sanatçının tercih ettiği alana, yeteneğine ve eğilimine göre şekillenir. Resim, müzik, sinema, tiyatro, heykel, karikatür vs. birer yöntemdir kısacası.
Zaman zaman okullarda ve çeşitli söyleşilerimde çocuklarımıza, gençlerimize hep şunu söylüyorum: “Sağlıklı besleniyor muyuz?” Önce bir şaşkınlık oluyor tabi. “Sanat konuşurken sağlıklı beslenme de nereden çıktı?” diye. Bana göre sağlıklı beslenme üç yönlü gerçekleşir: “Yemek bedenimizi, okumak beynimizi, sanat da duygularımızı ve ruhumuzu besler.” İdeal ve mutlu bir birey olabilmek için bu üç beslenmeye de çok dikkat etmemiz ve özen göstermemiz gerekir. Bunun için ilk aşama acıktığımızı fark edip yemeğe ihtiyaç duyduğumuz gibi kitaba ve sanata da ihtiyaç duyar hâle gelebilmektir. Bir gün yemek yemeden zor dayanabilen bir insan günlerce, haftalarca, aylarca okumadan nasıl durabilir? Ya da nasıl sanata karşı ilgisiz ve duyarsız kalabilir? Sadece yemek yiyerek bedenimizi yaşatabiliriz ama beynimizi ve ruhumuzu da yaşatmak zorunda olduğumuzu unutmamalıyız.
Diğer sorunuza gelince, sadece resim ve edebiyat değil bütün sanat dalları birbiriyle iç içe ve iletişim hâlinde olabilir. Çünkü kaynağı ve hedefi ortaktır. Okuduğunuz bir şiir, dinlediğiniz bir şarkı, yaptığınız resme mutlaka farklı bir boyut getirir. Ya da izlediğiniz bir filmdeki çok etkilendiğiniz bir sahne, yazdığınız bir öyküye derinlik kazandırabilir.
Bir de dünyada hiçbir kaynak sınırsız ve sonsuz değildir bana göre. Belki itiraz eden ya da katılmayan sanatçı dostlarımız olabilir ama sanatçı ürettiği her eserinde kendi içinden bir şeyleri harcar. Harcarken de tükenir bir anlamda. İçindeki kaynağın coşkusunu ve enerjisini koruyabilmesi için sürekli beslemesi gerekir. Bunu da okuyarak ve mümkün olduğunca farklı sanat dallarını, eserleri ve sanatçıları takip ederek gerçekleştirebilir.
ELİF YAVAŞ: Hobiler bazen mesleğimiz olabiliyor şu hayatta. Halk arasında çok yaygın kullanılan “Sanat, karın doyurmaz.” sözüne inanıyor musunuz? Çok yetenekli olan gençlerimiz ekmeğinin peşine düşerek günümüzde kendi ayağı üstünde durmayı başarabilirler mi?
HAKKI USLU: Ben insanın başarılı ve mutlu olabilmesi için sevdiği işi yapması gerektiğini düşünüyorum. Bu tercih belki sizi zengin yapmaz ama mutlu eder. Tabii bu biraz da beklentileriniz ve hedeflerinizle ilgili bir durum. Eğer çok büyük paralar kazanmak, zengin olmak gibi bir amacınız varsa sanat yaparak buna ulaşmanız oldukça zor. Günümüzde ne yazık ki birçok alanda olduğu gibi sanat ve kültür alanında da popüler kültür egemen. Gerçek sanatçıların ve sanat eserlerinin fark edilebilirliği olması gerektiği düzeyde değil. Özellikle plastik sanatlarla uğraşıyorsanız para kazanmanız çok zor. Festivallerde, konserlerde popüler bir şarkıcıya birkaç saat için binlerce lira verilirken bunun kat kat altında bir fiyatla bir tablo satın alınmıyor. Para kazanmak için ya çok ünlü olmanız ya da varlıklı bir çevreye ve ortama sahip olmanız gerekiyor. Piyasanın ve alıcıların beklentilerine uygun sipariş çalışmalar yaparak belki ortalama bir gelir elde edebilirsiniz. Tamamen özgürce, kendi istediğiniz sanatı yaparak alıcı bulmak herkes için mümkün değil. Bu birçok dönemde böyle olmuştur gerçi. Bugün eserlerine paha biçilemeyen Van Gogh’un yaşarken sadece bir tablosu satılmıştır. Sonuç olarak sanatla iyi bir gelir elde edilir mi emin değilim. Ama seviyorsanız mutlu olabilirsiniz. Başta söylediğim gibi bu, insanın hedeflerine bağlı bir tercih. Ben sanatın güzellik, duygusal tatmin ve huzur getirdiğine inanıyorum.
ELİF YAVAŞ: Sizi sadece ressam, öğretmen, karikatürist şeklinde tanımlamak yetersiz kalır. Edebiyat ile de haşır neşirsiniz ki çocuklara özgü birbirinden güzel kitaplarınız resmî ve özel birçok yayınevi tarafından yayımlanmış. Bir çocuğun okumaya başladığı öykü kitapları resimli öykü kitabına dönüşmeden de hayal dünyasına katkı sağlar mı?
HAKKI USLU: Bir öykü kitabının çocuğun hayal dünyasına katkı sağlayabilmesi için hikâyenin çok nitelikli olması gerekir. Ayrıca çocuğun okumayı sevmesi ve istekli olması da önemlidir. Elbette resimsiz öyküler de hayal dünyasına katkı sağlayabilir. Hatta herhangi bir görsel sunmadığınız için daha özgür hayal kurabilir çocuk. Onu şartlandırmamış, hayalini yönlendirmemiş olursunuz. Resimlerin öncelikli işlevi, çocuklara kitabı sevdirmek ve okuma alışkanlığı kazandırmaktır.
ELİF YAVAŞ: Öykü kitaplarında renkli çalışmalarda yer almak, çocuk kitaplarında emek vermek size neler katıyor? Geriye dönüp baktığınızda “İyi ki Allah bana böylesine güzel bir yetenek vermiş.” deyip şükrettiğiniz ve kendinizle içten içe gurur duyup tebessüm ettiğiniz zamanlar oluyor mu?
HAKKI USLU: Bu aslında büyük bir sorumluluk. Çocuklara bir şeyler vermek çok hassas bir mevzu. Kendimle gurur duymaktan öte hep bir sorumluluk ve tedirginlik hissetmişimdir. Yaptığımız işin hakkını yeterince verememek ve hazırladığımız kitapta gözden kaçan bir yanlışlık olması beni hep korkutmuştur. Çocuklar için yazmak çizmek, yetişkinler için üretmekten çok daha fazla dikkat ve birikim gerektiriyor.
Çocuk yayıncılığı, yapmış olmak için ya da ticarî beklentilerle yapılmamalı. Bir nesli şekillendirecek eğitsel ve kültürel kaynaklar olarak düşünülmeli. Bu nedenle aslına bakarsanız yaptığım çalışmalar içinde çekindiğim ve korktuğum bir alandır.
ELİF YAVAŞ: Çocuklar için öykü kitabı yayımlamak istersem sizlerle çalışmak istiyorum. Bir kitabın kapak tasarımı yahut iç sayfalardaki karikatür çizimleri, karakalem çalışmaları ortalama olarak ne kadar sürede tamamlanıp hazır oluyor?
HAKKI USLU: Kitap hazırlamak, resimlemek, çok farklı bir iş. Bunu şu kadar sürer şeklinde formüle edebilmek kolay değil. Kitabın içeriğine, türüne, hitap ettiği yaş grubuna, sayfa sayısına, çizerin çalışma hızına ve daha birçok faktöre göre değişkenlik gösterir. Gerek resimleme gerekse mizanpaj, kapak tasarımı sanatsal bir üretim sürecidir. Duygular çok önemlidir. Bazen öyle içine girersiniz ki bir anda çok beğenilen bir tasarım ortaya çıkıverir. Ama bazen de günlerce çalışıp istediğiniz sonucu alamayabilirsiniz.
ELİF YAVAŞ: Yalvaç Ural ağabeyimizin yönetip yayımladığı renkli, oyuncak hediyeli MİÇO dergimiz vardı çocukken. Ortaokul yıllarımda birkaç sayı alıp biriktirerek okurdum, bazen sırf gelecek sayıda hangi sürpriz oyuncak hediye edilecek diye onun hayaline düşerdim. Bulmaca ve zekâ oyunlarının cevapları için bir keresinde mektupla cevaplamak yerine İstanbul şubesini aramıştım, meraklı bir çocuktum. Miço çocuk dergisinde de çalışmalarınız olmuş. Kim bilir belki de o dergi sayesinde çocukluk yıllarımdan bugüne sessizce tanışık biriyim sizinle. Eskiye dair çalışmalarınızda Miço dergisinin ismini görünce sevindim ansızın. Renkli, masal tadında ve edebî öyküler barındıran bu tarz yaygın süreli dergileri/yayınları her aile kendi çocukları adına satın alıp takip etmeli midir?
HAKKI USLU: Yalvaç abiyle Milliyet gazetesindeyken tanışmıştık. O dönemde haftalık olarak MİÇO dergisini yönetiyor, Milliyet gazetesinde de her gün çocuklar için aynı isimle bir köşe hazırlıyordu. Ben de kendisinin isteğiyle bu köşede günlük olarak atasözlerimizle ilgili bant karikatürler çizdim. Bu birkaç yıl aralıksız devam etti. Daha sonra MİÇO dergisinde çizmeye başladım. Öncesinde de başka çocuk dergilerinde çizmiştim. Dergilerin hepimizin hayatında özel bir yeri vardır. Özellikle bizim çocukluğumuzda internet, dijital medya vs. yoktu. Sadece kitap, dergi ve gazeteler vardı. Bizler de bunları okuyarak beslenir çizdiğimiz resim ve karikatürleri bu dergilere gönderirdik. Hem okuma zevki kazanır hem de çalışmalarımızın yayınlanmasıyla motive olurduk. Çocukluk döneminden sonra mizah dergilerine karikatür göndermeye başladım. Çok çalışmam yayınlandı. Yazar ve şair arkadaşlarımızın da çoğu edebiyat dergilerinde çalışmalarının yayınlanmasıyla bu günlere gelmişlerdir. Günümüzde de elbette benzer dergiler var ama bana göre bilgisayar, internet ve dijital platformlar kitabın özellikle gazete ve dergilerin kıymetini olumsuz etkiledi. Bilgiye ulaşmak kolaylaştı ama bu kolaylık niteliği düşürdü. Çocuklarımız araştırma yapmaktan, uzun uzun okumalar yapmaktan, öğrenmek için emek harcamaktan sıkılıyorlar.
Bir de yeri gelmişken, günümüzde bazı çocuk dergileri ajanslar marifetiyle ve hazır ithal içerikle yayınlanmaya başladı ki bunu çok rahatsız edici buluyorum. Bu şekilde hazırlanmış kitaplar hatta oyuncaklar da var. İlk sorularda sağlıklı beslenmeden bahsetmiştim ya, bu da sağlıksız ve yanlış beslenme bana göre. Çocuklarımızı kültürümüzle, yerli ve millî değerlerimizle, kendi hazırladığımız içeriklerle beslemeliyiz önce. Bunu sağlamadan çok küçük yaşlarda yabancı içerikle buluşturmak, özellikle de emperyalist amaçlarla hazırlanmış tiplemeler ve markalarla beslemek gelecek kuşaklarımızı son derece tehlikeli bir noktaya götürebilir. Tabi ki kaliteli kitap, gazete ve dergilerin yaşatılması ve takip edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
ELİF YAVAŞ: Özel yaşamınıza girmeden biraz da aile hayatınıza göz atalım. Resim sanatı ve özellikle sulu boya çalışmalarınızda çocuklarınız da sizi fikirleriyle destekliyor mu?
HAKKI USLU: Sanatla uğraşmak günümüz şartlarında fedakârlık isteyen bir şey. Çünkü özel zaman ayırmanız gerekiyor. Bir de verimli olabilmek için bu zamanı motive olmuş bir şekilde ve kendinizi dinleyerek kullanmanız gerekiyor. Tüm bunları ancak ailenizin desteği ve fedakârlığıyla yapabiliyorsunuz. Bu konuda eşim ve çocuklarım gerçekten büyük destekçilerim. Onların düşünceleri, fikirleri, eleştiri ve önerilerini de önemsiyorum tabi.
ELİF YAVAŞ: Hayata bakış açınız nasıldır? Tuvale yansıyan o renkli şaheserleriniz gibi karakteriniz de her daim capcanlı ve çocukça kalabiliyor mu?
HAKKI USLU: İçinizde ne varsa dışınıza o yansır. Dolayısıyla güzel şeyler üretmek istiyorsanız öncelikle kendi içinizde bununla ilgili birikimin olması gerek. Ben hayata hep sevgi temelli bakmışımdır. Her şeyi sevmek ve koşulsuz sevmek. Yunus gibi yani. Bu çok zor bir şey. İnsan bazı şeyleri kolay sever de her şeyi sevmek zor gelir. Derin bir konu. Ama şunu söyleyebilirim: “İnsanı ayakta tutan unsurlardan en önemlisi sevgidir.” Dolayısıyla dünyaya bu pencereden bakarsanız hem daha güzel şeyler görürsünüz hem de kendinizde güç bulursunuz.
Tabii ki bu, bilinçsizce her şeyi kabullenen bir bakış açısı gibi algılanmamalı. Ressam, karikatürist her şeyden önce çok iyi bir gözlemci olmak zorunda. Çok üzücü olaylara tanık oluyoruz ne yazık ki. Gerektiğinde bunları da ele alıyoruz çalışmalarımızda. Ama acıların, haksızlıkların, olumsuzlukların, her türlü yanlışlığın temel nedeni sevgiden uzaklaşmak, bir başka deyişle sanattan uzaklaşmaktır bana göre. Bu yüzden haksızlıklara boyun eğmeden, yanlışlıklara sessiz kalmadan ama yaratandan ötürü yaratılanı severek bu sorunların üstesinden gelebileceğimizi düşünüyorum.
Bir de sorunuzda güzel bir konuya değindiniz. Çocukça kalmak, çocuk kalmak. Çocukluk; hayatımızın en saf, en özel dönemi. Çocuk kalabildiğiniz ölçüde güzel şeyler üretebiliyorsunuz. Ben çocukluğumu köyde ve sokakta yaşadım. Şanslıydık. Bu çocukluk, hafızamda ve duygularımda her an yaşamakta. Çalışmalarımızda olumlu etkileri oluyordur mutlaka.
ELİF YAVAŞ: Aile hayatınıza baktığımda oldukça marifetli ve zarif ellerle buluşan, eğitim kökenli ve kendini geliştiren bir halka görüyorum. Yetenek doğuştan mı gelir yahut kişi sonradan bir sanat dalında çok azmedip mücadele ederse bunu başarabilir mi? Bazı yeteneklerin aile bağlarıyla buluşup genler ile ilgisi var mıdır?
HAKKI USLU: İnsan isterse çalışarak, kurslara giderek, sanatçıları izleyerek herhangi bir sanat dalını hobi niteliğinde uygulayabilecek düzeye gelebilir. Bunu da yapmalıdır aslında. Yani herkes bir şekilde sanatla ilgilenmelidir. Ama sanatta çok daha ilerilere gitmek için mutlaka yetenek de olması gerekiyor. Ne kadar yetenekliyseniz o kadar ileri gidebilirsiniz. Bunun kalıtsal yönü hakkında çok fazla bilgim yok. Fakat şunu söyleyebilirim ki aile üyelerinin çoğunun sanatla ilgilenmesi bir sinerji yaratır kuşkusuz.
ELİF YAVAŞ: Karikatür ve sulu boya sanatı gönül işi olsa gerek. Kişisel resim sergisi açmak, güzel çalışmalarınızı halkın önünde sergilemek ne kadar zamanda tamamlanıyor?
HAKKI USLU: Benim için önemli olan üretmek. Yani resim yapmak. Zamanımı mümkün olduğunca çizerek geçirmek istiyorum. Sergi açmak için çizmedim bugüne kadar. Çalışmalarımın bazılarını paylaştıkça, sergi açmam için ısrarlar ve davetler oldu. Dolayısıyla açtığım sergiler çok önceden planlanmış değil. Hepsi de davet üzerine gerçekleşti. Genel anlamda söyleyecek olursak bir sergiye hazırlık süreci kişiye ve açılmak istenen serginin özelliğine göre değişir. Her ressamın çalışma süresi farklıdır çünkü.
ELİF YAVAŞ: Güzel Sanatlar Lisesi, Güzel Sanatlar Fakültesi ve Konservatuar öğrencilerine altın değerindeki tavsiyeleriniz nelerdir?
HAKKI USLU: Benim bugüne kadar resim eğitimi alma imkânım olmadı hiç. Resimle ilgili akademik bir eğitim almayı çok isterdim. Tüm çalışmalarımı kendi çabalarımla ve deneme yanılma yoluyla şekillendirdim. Tabi mümkün olduğunca da okuyarak, sanatçıları ve eserlerini inceleyerek yol aldım. Dolayısıyla bahsettiğiniz okullarda okuyan kardeşlerimizi çok şanslı görüyorum. Bizlere göre daha kısa zamanda daha çok bilgi ve deneyim sahibi olma imkânları var. Ama iyi bir ressam olmak için bana göre en öncelikli şart: çalışmak. Sürekli çizmek, pratik yapmak gerekiyor. Yani bilmek yeterli değil. Hatta insan bilgi eksiğini bir şekilde kapatabilir belki ama çalışmamanın telafisi yok. Benim öncelikli tavsiyem çok çalışmaları ve sürekli çizmeleri yönünde olacak. Öğrencilikle ilgili klasik tavsiyelerde bulunmak istemiyorum çünkü zaten bahsettiğiniz okulları tercih ettiklerine göre bu alanla ilgili ve sanat eğitimine gönüllü olduklarını düşünüyorum.
ELİF YAVAŞ: Her aile, kendi çocuğunun yeteneğini fark edince uzman kişilerle iletişime geçmeli midir?
HAKKI USLU: Elbette ki yeteneklerin fark edilebilmesi ve doğru zamanda doğru yönlendirme yapılması çok önemli. Yetenekli bir birey ülkemiz açısından da bir kazançtır. Ama sorunuzda bahsettiğiniz gibi her aile çocuğunun yeteneğini fark edebilir mi emin değilim. Bu çok zor. Yetenekleri erken fark edip doğru yönlendirme yapabilmek için çok daha profesyonel yöntemler gerekir. Bu, eğitim sistemimiz içinde çözülebilecek bir konu bence. Ama aile, çocuğunda bir kabiliyet farketmişse mutlaka o alanda uzman kişilerle görüşüp gerekli desteği göstermeli.
ELİF YAVAŞ: Tanzimat Edebiyatı ve Servet-i Fûnun Edebiyatı sanatçılarının sanata dair o meşhur edebî tartışmaları aklıma geldi. Ben: “Sanat, insan içindir.” diyorum. Sizce sanat, “sanat için” midir yahut sanat, “toplum için” midir?
HAKKI USLU: Bana göre her ikisi de geçerlidir. Temelde, sanat da dahil her şey insanların yararı içindir. Yani toplum içindir. Ben de sanatımla topluma hizmet etmeye çalışıyorum. Bu noktada: “sanat, toplum içindir” diyebiliriz. Ama bunun için de önce “sanat” olması gerekir. Dolayısıyla topluma yararlı olacak bu sanatın oluşumu ve gelişimi için ayrı bir emek ve birikim gerekir. Buna da çok üstün yeteneklere sahip sanatçılarımızın, akademisyenlerimizin, “sanat sanat içindir” ilkesiyle hareket eden ve sanatı geliştirebilecek üstadlarımızın sanata katkılarıyla ulaşılabilir.
ELİF YAVAŞ: “Söz uçar, yazı kalır.” sözü meşhurdur. İnsan kitap okumayınca ve yazmaya uzun süre ara verince iki satır köşe yazısı bile yazamıyor, sözler de havada uçuyor maalesef. Sanat da renklerle buluşmazsa ve yetenekli eller küsüp emekli olursa güzel eserler yarım kalır mı? “İşleyen demir ışıldar.” Türk atasözümüz sanatın ve zanaatın her dalı için geçerli midir?
HAKKI USLU: Elbette ki çalışmak, sürekli egzersiz yapmak çok önemli. Bu bir takımın maça antrenmanlı çıkması gibi bir şey. Çalışmadığınız zaman yavaşlıyorsunuz. Sürekli eskiz yapmak, denemeler yapmak, hem daha pratik olmanızı sağlıyor hem de yeni keşiflere ve ilerlemelere imkân yaratıyor.
ELİF YAVAŞ: Geçtiğimiz yıl sanırım dört sergi açtınız. Basından ve sosyal medya hesaplarınızdan takip ettiğim kadarıyla bu sergileriniz çok büyük ilgi gördü. Yurt dışında farklı ülkelerde de sergi açma planınız var mı? Gerçekleştirmek istediğiniz ve özellikle 2019 yılına dair proje bazında yeni hayalleriniz var mı?
HAKKI USLU: Bugüne kadar bütün sergilerimde beklediğimin çok üstünde bir ilgi gördüm. Bu da beni çok sevindirdi. Zaten az öncede belirttiğim gibi tüm sergilerimi davetle açmıştım. Elbette yurt dışında da sergi açmak istiyorum. Projelerim de var. Ama bu tür etkinliklerde başarıya ulaşabilmek için iyi planlama yapmanız ve mutlaka bunun önemine inanmış bir sponsorunuzun olması gerekiyor. Uygun şartlar ve ortam oluşması ya da davet gelmesi hâlinde yurt dışındaki sanatseverlerle de buluşmak isterim.
Ayrıca kültürel değerlerimizle ilgili farklı birkaç resim serisi çalışıyorum. Tamamlandığında bunları katalog hâline getirip ülkemizdeki farklı galerilerde sergilemeyi planlıyorum. Aynı zamanda yurt dışında yaşayan insanımızı ve özellikle Türk çocuklarını da bize ait değerleri taşıyan bu resimlerle buluşturmak istiyorum. Ama bunlar uzun soluklu çalışmalar ve destek gerekiyor. Henüz yer ve takvim belli değil.
Bir de yıllardır üzerinde çalıştığım “Karikatür ve Eğitim” kitabım var. Geç kalmış bir çalışma aslında. 2019 yılında umarım basılır ve öğretmenlerimizle buluşur. Kısa vadede en büyük isteğim bu.
ELİF YAVAŞ: Sosyal medya hesabınızda sulu boya çalışması ile otoportrenizi resmetmişsiniz. “İnsanın kendisini anlatabilmesi, ifade edebilmesi zordur.” derler. Bir sanatçının da kendi portesini sihirli fırça dokunuşlarıyla tuvale aksettirmesi zor mudur?
HAKKI USLU: Kendinizden bahsetmeniz zor olabilir ama resim anlamında eğer portre çalışan bir ressamsanız çok zor değil. Zaman zaman bu tarz denemeler yapıyorum.
ELİF YAVAŞ: Yaptığınız resim çalışmalarında birbirinden değerli ve anlamlı portrelere, yurdum insanının doğal hâline şahit olduk. Dişleri dökülmüş ve üst damağındaki tek bir dişiyle hayata tutunup tebessüm eden bir dedenin samimiyeti, aile büyükleriniz ve akrabalarınızın sımsıcak yüz ifadelerinin suluboya ile buluşması, tanınmış değerli şair ve sanatçılarımızın sizin yetenekli fırça darbeleriniz sayesinde renklenen portreleri, yaşlı bir teyzenin yüz hatlarının en belirgin ve doğal hâliyle bizlere bakarken elindeki bir bardağı tutuşu, demli bir çayın tüm renklerini ışığa aksederek bizlere yansıması ve daha birçok ayrıntıyı çalışmalarınızda detaylı inceledim. İnsan böylesine güzel sergilerde her bir resimden farklı öyküler yaratabilir. Öyle bir resim manzarasında: “Kalk bir çay koy, demli olsun! Dem bu demdir… Yaşamı akışına bırak gitsin.” diyesi geliyor insanın ve böyle bir suluboya çalışması ruhumuzu o tuvalin içine çekiveriyor. Böylesine anlamlı, bir o kadar da hayatın içinden doğal pozları ve insan tasvirine dair güçlü betimlemeleri arzu edilen renklerle buluştururken o ilham çabuk doğuyor mu? Başarınızın sırrı neye bağlı?
HAKKI USLU: Ben hayattaki güzel ve anlamlı “an” ları yakalamaya ve bunları resmetmeye çalışıyorum. Günlük telâşlarımız içinde birçok güzelliğin farkında olamayabiliyoruz. Bakıyoruz ama göremiyoruz. Bahsettiğiniz konular yani çalıştığım detaylar aslında her gün sokakta, mahallede, köyde, kentte karşılaşabileceğiniz kareler. Ama görmek gerek. Üstelik hem gözümüzle hem de gönlümüzle görmek… Çoğumuz, sokakta yaşlı bir ninenin önünden defalarca geçmişizdir. Ama kendimize şu soruları soralım: “Acaba önünden geçerken onu gerçekten görebildik mi? Yaşanmışlıklarını, ellerindeki nasırları, yüzünde binbir sıkıntı taşıyan çizgileri fark edebildik mi? Ya da yolda yürürken, elindeki ekmeği bir kediyle paylaşan kişinin o an yaşadığı duyguları merak ettik mi? Sokakta maç yapan çocukların enerjisini, heyecanını, mutluluğunu hissedebildik mi?…” İşte ben önce bunları yaşamaya sonra da en çarpıcı “an”ı çizmeye çalışıyorum. Tabi daha önce söylediğim gibi geleneklerine son derece bağlı güzel bir köyde, zengin bir kültür içinde büyüdüm. Yetişmemizde önemli rol oynayan çok değerli büyüklerimiz oldu. Bunların da çalışmalarıma çok katkısı var. Ama başarının en büyük sırrı tabi ki sevgide gizli. Sevmek ve sürekli çalışmak. Dolayısıyla benim formülüm: görmek, sevmek, çalışmak…
ELİF YAVAŞ: 2018 Temmuz ayında Kırgız edebiyatının usta yazarı merhum CENGİZ AYTMATOV’un oğlu, Kırgızistan eski Dışişleri Bakanı ASKAR AYTMATOV Denizli’de düzenlenen kişisel serginizi ziyarete gelmiş. ‘Beyaz Gemi’, ‘Gün Olur Asra Bedel’ romanlarıyla kalemini sevip eserlerini ilgiyle okuduğum bir yazardır rahmetli Cengiz Aytmatov. Oğlu ile hiç tanışma fırsatım olmadı. Aytmatov ailesi de sanata önem veren bir aile mi, resim serginize ve Türkiye’ye dair Aksar Aytmatov’un yorumları nasıldı?
HAKKI USLU: Cengiz Aytmatov; Türk Dünyasının en önemli temsilcilerinden, dünya edebiyatının en önemli yazarlarından biri şüphesiz. Hepimizin zihninde ve gönlünde derin izler bırakmış bir isim. Ben de kitaplarını okumuş ve çok etkilenmişimdir. En sevdiğim yazarlardandır. Çünkü kitaplarında Anadolu’yu bulursunuz. Sanki insanımızı anlatır. Kırsal yaşamın güzelliklerini de zorluklarını da yaşarsınız okurken. Örneğin Elveda Gülsarı’yı okurken üşürsünüz, titrersiniz. Gülsarı’nın soluğunu teninizde hissedersiniz. Beyaz Gemi’de, yalnızlık çeken bir çocuğun hayal dünyasına tanıklık edersiniz. Bütün kitapları çok kıymetlidir. Sık sık vurguladığım gibi köy kökenli olup köye özlem duyan biri olarak benim için ayrı bir keyiftir Aytmatov’u okumak. Dört çocuğundan birisi olan sayın Askar Aytmatov da muhterem birisi. Kırgızistan’da bir dönem Dışişleri Bakanlığı da yapmış aydın bir isim. Zeybek temalı 2. Kişisel sergimin açılışına da katıldı, daha sonra ziyarete de geldi. Beğenilerini ifade etti. Kendisiyle az da olsa sohbet etme onuruna eriştik. Engin bilgisinden, derin kültüründen ama hepsinden önemlisi olağanüstü mütevazi kişiliğinden çok etkilendim. Allah selamet versin. Türk dünyasında Cengiz Aytmatov gibi, Askar Aytmatov gibi isimlerin sayısını artırsın.
ELİF YAVAŞ: Bugüne kadar birçok kitabın, derginin künyesinde isminizle karşılaştık. Özellikle kapak tasarımları, sayfa tasarımları ve kitap resimleme konularında çalışmalarınız olduğunu biliyoruz. Öykü kitabı yayınlamaya karar verirsem fikirlerinizle bana da yardımcı olur musunuz? Sanata değer veren genç eğitimci ve öğretmen adaylarının bu gibi çalışmalarında kendilerine sanatsal bir doyumla destek oluyor musunuz?
HAKKI USLU: Ben uzun yıllar Grafik Tasarım çalışmaları yaptım. En çok da yayıncılık sektöründe çalıştım. Kitap kapağı tasarımları, sayfa tasarımları, gazete-dergi mizanpajı, kitap resimleme, baskı öncesi hazırlık konularında şu an sayısını bilemediğim kadar çok esere bir şekilde katkı vermeye çalıştık. Son zamanlarda yoğunluk ve zaman sıkıntısından dolayı artık daha seçici davranıp daha az projede yer alıyorum. Tabii ki kitap okuyucuya doğru bir tasarımla sunulmalıdır. Eserin daha estetik görünmesi, kolay ve zevkle okunabilmesi açısından bu önemlidir. Gerek tasarım olarak gerekse fikir olarak ihtiyacı olan herkese imkânımız ve zamanımız yettiği ölçüde destek olmaya çalışıyoruz. Bir eser kolay yazılmıyor. Bunun da doğru ve güzel bir şekilde sunulması önemli.
ELİF YAVAŞ: Oldukça keyifli bir sohbetti. Kendimi bir ressamın yerine koyup empati kurmak istesem elbette sanatçının yüreğinden geçenleri tam manasıyla çözemem. Bu yıl piyano öğrenmeye çalışırken bir yandan da ebru ve seramik sanatı kurslarına katılmıştım. Piyanonun yanlış bir tuşuna basınca kulağa hoş gelmediği gibi resimde de minicik bir hata elbette önce ressamın gözüne batar ve rahatsız eder. Yıllarını sanatın ve resmin püf noktalarına adayarak bizlere sunan eğitimcilere saygı duymak gerek. İnşallah genç öğrenci arkadaşlarımız da o güzel yıllarını verimli işlere harcar.
Sizleri tanıdığım için memnun oldum. Değerli bir sanatçıyı halka tanıtmak ve bu röportaj yazımızı edebiyat sitesinde paylaşmak beni mutlu edecek. Sanata ve kendinize dair hazırladığım sorulara zaman ayırıp cevap verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Son olarak okurlarımıza ve sanatseverlere neler söylemek istersiniz?
HAKKI USLU: Sanat ruhumuzun gıdasıdır. Herkes çok iyi bir sanatçı olmak zorunda değil. Olamaz da zaten. Ama herkes iyi bir sanatsever olmak zorunda. Sanatla ilgilenmek, izlemek, dinlemek çok önemli. Ebeveynler de çocuklarının çok küçük yaşlardan itibaren farklı sanat türleriyle karşılaşmasını sağlamalılar. Müdahale etmeden, yönlendirmeden, zorlamadan sadece sanatsal faaliyetlerle çocuklarımızı buluşturalım. Eğer ilgileri ve yetenekleri varsa bir şekilde ortaya çıkacaktır. Son olarak, bu güzel söyleşi için size ve zaman ayırıp okuma lütfunda bulunan çok değerli okurlarımıza teşekkür eder muhabbetlerimi sunarım.
ELİF YAVAŞ: Verimli bir röportaj oldu, teşekkür ediyorum Hakkı hocam. Sohbet ederken sanatsal bir tat aldım. İnşallah günün birinde resim serginizde sizi yakından tanımak isteyen okurlarımız da mutlu olurlar. Yeni bir kişisel resim serginizde tanışmak temennisiyle baba ocağınız/ana kucağınız güzel Ege’nin şirin şehri Denizli’ye, Kızılcabölük halkına; İç Anadolu’nun gözbebeğine, Türkiye’nin kalbi başkent Ankara’ya selâmlar.