Haziran 2022

Sibel Unur ÖZDEMİR- İnci Gürbüzatik İle Kahraman Ferdinand’ı Konuştu

121 views
27 mins read

Röportaj: Sibel Unur Özdemir


       
 İnci GÜRBÜZATİK                                                 Sibel Unur ÖZDEMİR
             

SİBEL U. ÖZDEMİR- Merhabalar İnci Hanım. Yazarlar, yaşadıkları çağa tanıklık eden ve bunu dillendiren insanlardır. Günlük koşuşturmamız içinde birçok olaya tanıklık ediyoruz ama sizler gibi kişiler o olayda gizlenen tılsımı yakalıyor ve farkındalık yaratıyor. Bizleri de bu farkındalığa ortak ettiğiniz için kendimi ve diğer öykücü arkadaşlarımı şanslı hissediyorum, dedikten sonra hemen sorayım. Bu kahraman Boğanın öyküsü nasıl kitaplaştırıldı?

İNCİ GÜRBÜZATİK- Beni etkileyen firar eyleminin başlangıcı değil drama yaratan sonucuydu. Aşılan engelin uçsuz bucaksızlığı, denizin Karadeniz, kahramanının alışılmışın dışında insan değil hayvan oluşuydu. Olup biten görülmemiş şeydi. Eğer ‘o’ isimsiz boğayı Rize’nin İyidere ilçesinden kaçtığı gün yakalamış olsalardı bu her kurban bayramında sıklıkla yaşanan kanıksadığımız, magazini ilgilendiren sıradan bir olay olurdu. Kurban kaçar, bağırış çağırış şenlikli bir kovalamacayla hep olduğu gibi sonunda yakalanır, biz de televizyonlardan izlerdik. Ama bu boğa, yakalanmak ne, sır olmuş dört gün sonra Trabzon’un Sürmene ilçesinin deniz ufkunda mucizeye dönüşmüştü. İşte bu yüzden, bu hayvana dair öyküler zamana not düşmeliydi.

SİBEL U. ÖZDEMİR- Kitabın önsözünde “işte tam yazılıp ders çıkartılacak bir hikâye” diyorsunuz Ferdinand’ın nefes kesen firarı için. Boğanın kararlılığı mıydı sizde bu kitap fikrini oluşturan?

İNCİ GÜRBÜZATİK- Firarda bir itiraz, isyan, bir özgürlük özlemi vardır. Gözü karalık, cüret, her şeyi göze almak vardır. Eylemi sıra dışı yapan, bunu göze alanın katlanacağı sonuçtur. Sonuç hep müphem ama umut yüklüdür başlangıçta. Kaçaklar, oldum olası ilgimi çekmiştir. Prangalarını kopartanlardır onlar. Sıkı sıkıya korunan, ‘kuş uçmaz’ denilen kale, ada hapishanelerden bile kaçabilme becerisini gösteren insanların zekâsını önemserim. Monte Cristo Kontu’nun o ada hapishaneden akıl almaz kaçışı, “Kelebek” romanındaki Henri Charriere’in çok az insanın sağ kalmayı başardığı kürek cehenneminden kaçışı, Alkatras’dan kaçış, Tony Curtis, Sidney Poitier’in başrollerini oynadıkları ‘Kader Bağlayınca’ adıyla seyrettiğimiz filmde olduğu gibi daha nice kaçış, hep bilinen mucizevi öyküler barındırır. Nobel’li yazar Tony Morison’un yeni okuduğum ‘Sevilen’ romanındaki o muhteşem özgürlüğe kaçış, göze alınan en kötü olasılıkla gerçekleşir. Bu kaçaklar hep insan ama bizim öykülerini yazdığımız kaçak, bir boğa, karada yaşayan eti için beslenen bir hayvan. Onun Rize’den kaçışını herkesin gözünde önemli kılan, onca yolu, caddeyi, sokağı aşıp peşindekilere izini kaybettirip denize ulaşabilmiş olmasıdır. Yer ile yeksandır sonrasında. Tam dört gün -keşke bilebilseydik-bizim için de sır doludur. Sonra bir bakıyorsunuz kilometrelerce ötede deniz ufkunda belirmiş bir kara hayvanının başarısı bir mucize değil de nedir? Hayvan boğulmuş, şişmiş bedeniyle karaya vurmuş da olabilirdi. Ama o ölmemiş, yüzmüş, dört gün, gece, gündüz, canını dişine takıp mücadele etmiş denizle, dalgalarla kim bilir başka nelerle. Yazılmalıydı. Öykü kahramanıydı artık gözümde.

SİBEL U. ÖZDEMİR- Kahraman Ferdinand’ın yaşadıklarını bireysel olarak da ele alabilirdiniz. Neden ortak bir kitap ve niçin öyküler?

İNCİ GÜRBÜZATİK- Öykü yazarlarımızı çok suskun buluyorum bunu peşinen söylemeliyim. Öykü konusu olup yazılacak, onca yara, kangren olmuş konu, meselemiz, öyle çok olay varken nedense hala aşk, ayrılık acısı, iç sıkıntılar, bunalımlar, hayaller, börtü böcek, suya sabuna dokunmayan konularda yazmaları beni düşündürüyor. İşte tam öykü konusu olabilecek öyle çok dramatik olay var ki oysa. Bunun için tv’leri, sosyal medyayı izlemek yeter. Canını dişine takmış bir boğanın firarı işte o gün için güncelliğini koruyan önemli, sıra dışı, ilginç, özgün, en önemlisi ibretlikti. Ölüme itiraz etmiş, ipini kopartıp yaşama kaçmıştı. Ortaya çıktığında işte tam da öyküsü yazılacak bir konu deyip, Facebook’dan öykücülere hitap biraz da vurgulayarak ‘Ey öykü yazarları neredesiniz? Hadi yazın bakalım işte size tam da yazılması gereken bir öykü konusu’ dedim. Böyle çağırılarım daha önce başka konularda da olmuş, öykü yazarlarından ne yazık ki yanıt gelmemişti. Ama buna geldi.

SİBEL U. ÖZDEMİR- Kitaptaki öyküleri sizinle birlikte derleyen bir başka isim Dürsaliye Şahan. Dürsaliye Hanım’la yollarınız nasıl kesişti?

İNCİ GÜRBÜZATİK- Öykü yazarlarına Facebook’dan yaptığım Boğanın Kaçış öyküsünü yazma çağırıma ilk yanıt Londra’dan Dursaliye Şahan’dan geldi. Kendisini Totenham Çocukları ve Şerbet romanlarından tanıyordum. Önce ikimizdik, o Londra’da ben Bodrum’da. Bu derleyip toparlama işiyle Dursaliye çok ilgilendi. Öykülerin toplanması, bir bütünlük oluşturması ve amacımıza uygun yazılması yönünde çok çabaladık.

İletişimde olduğumuz öykü yazarlarıyla sık görüşmeler yaptık. Yayınevi arayışına girdik. Başlamıştık ama umutsuzdum. Sonra yavaş yavaş katılımlar oldu. Bir de baktık ki 21 kişi 21 öykü yazmış. Bu öykü yazanları içinde tanıdığım, tanımadıklarım da vardı. Çalıştık. Her birimiz yurdun dört bir yerindeydik üstelik.

Öykülerin farklı görüş, bakış açılarıyla kolektif yazılmış olması bence kitabı zenginleştirdi. Kaçak boğanın özgürlük istemi bağlamında konularımız çeşitlendi ve biz çocuk, kadın, hayvan, doğa, ağaç, canlı, cansız bütün hak ihlallerine değinen öyküler yazdık. Böylesi daha iyi oldu. Birlikte düşünüp, konuyu birlikte sahiplenmiş olduk çünkü.

SİBEL U. ÖZDEMİR- Kitapta öyküsü bulunan 22 yazar aslında Ferdinand’ın dili oldu öyküleriyle. Nasıl bir araya geldiniz yazar dostlarınızla? Projeyi hayata geçirmeye karar verdiğiniz anı başlangıç kabul edersek -yani Ferdinand’ın 2018 yılı Kurban Bayramında giriştiği kaçma eylemini- Kahraman Ferdinand’ın üç yıl içinde (2021 yılı) edebiyat dünyasına adım attığını görüyoruz. O yüzden birazda kitabın mutfağından başlayarak yayın aşamasına kadar uzanan süreçten bahsedelim istiyorum okurlarımıza.

İNCİ GÜRBÜZATİK- Haklısınız öyküleri sıcağı sıcağına yazmış 2018 de hemen yola çıkmıştık. Güncelliğini koruyarak kitaplaşacaktı öyle tasarladık ama yanılmışız. Sizin de belirttiğiniz gibi yolumuz çok uzun sürdü. Sanki biz de Karadeniz’in sularında çırpınıyorduk bu süreçte. Bilinen, bilinmeyen engeller… Engeller… Engeller… Uzayan bu süreç bile öyküler yazdırır.

Ama sözümün başında da söyledim ya önemli olan sonuçtur. Kararlılık bize sabır verdi. Dursaliye ile müthiş bir uyum içindeydik. Umutsuzluklarda, vaz geçme noktasında hemen birbirimize bir umut ışığı yakıp yola yeniden koyuluyor, sürekli arayış içinde çözüm üretiyorduk. Kitabımızı basmayacağını anladığımız İstanbul’daki yayınevi de son anda sessizliğe bürününce başka bir yayınevi arayışına yöneldik. Sabırla. İnatla biz de yılmadık kulaç attık hep. .

Dionissos Yayınevi projeye inandı, bize güvendi ve kitabımıza sahip çıktı. Yayınevi sahibi Tuncay Bilecen’in da öykü yazıyor olması bizi daha da heyecanlandırdı. Dilimizden anlıyordu, bu da hepimiz için şanstı işte. O da ‘Hanım’ adlı öyküsüyle katıldı aramıza. Böylece kitabımızı 22 öykücünün kalbinden dökülen 22 öykü oluşturdu. 

SİBEL U. ÖZDEMİR- Yaşanmışlıkları yazmak daha mı kolaydır yoksa topluma mâl olmuş bir konunun vücut bulması mı daha zordur?

İNCİ GÜRBÜZATİK- Önemli olan yazarın bakış açısıdır, yeteneği, dünya görüşü, yazar becerisi, hüneridir. Neyi nasıl yazmak ona kalmıştır. Bu nedenle sorunuza farklı yazarlar farklı yanıtlar verebilir ama bana sorarsanız, toplumsal duyarlılık, görünenin ardındaki gerçeği görebilmek ve bunu dili iyi kullanarak, beceriyle, korkusuzca yazabilmektir.

SİBEL U. ÖZDEMİR- Kahraman Ferdinand’da yer alan öyküler yeryüzündeki her canlının haklarına ve özgürlüğüne saygı duyulması konusunda bir haykırıştır diyebilir miyiz?

İNCİ GÜRBÜZATİK- Tam da öyle. İnsan, kadın, çocuk, hayvan hak ihlallerine, doğa, ağaç katliamlarına dikkat çeken bir itiraz, çığlık, odaklanmadır.

SİBEL U. ÖZDEMİR- O halde Dürsaliye Şahan’ın da söylediği gibi “Ferdinandlar yalnız değildir.” diyebiliriz. Biz, öykülerimizi haberlere konu olan bir boğanın asi ve cesur ruhunun bize ilham verişiyle oluşturduk ve diğer hayvan dostlarımızın da sesi olduk. Ne dersiniz kitapta yer alan öykülerimizle bunu başardık mı?

İNCİ GÜRBÜZATİK- Kitapta senin de öykün var. Başarıp başarmadığımızın kararını dikkatli okuyucular verecek göreceğiz. Biz öykücüler olarak ibretlik, ders alınacak bir konuyu yazarak tarihe notumuzu düşmüş olduk. Yazarlar tanıklardır. Çağlarının, yaşadıkları dönemlerin, zamanların tanıklarıdırlar ve bu tanıklığı edebi bir biçimde belgelerler. Yazı kalıcıdır. Belge önemlidir. Unutmayalım ‘belge yoksa bilgi de yok’ denir.

Biz 22 öykücü öykülerimizi kaçak boğanın bize çağrıştırdığı pek çok konuda itirazlarımızla yazdık. O, hayvan olarak bize yol gösterdi, ışık yaktı. Ben çağırımda ‘Şu boğa kadar olamadık’ demiştim. Hayvanlar da insanlara örnek oluyor işte bazen böyle.

SİBEL U. ÖZDEMİR- Evet, ortak kitabımızda benim de bir öyküm var ve bu projenin bir parçası olmak beni mutlu ediyor açıkçası. Kitapta öyküleriyle var olan yazar arkadaşlarımı da buradan kutlamak istiyor ve Kahraman Ferdinand’ımızın pek çok okura ulaşarak sesimizi Dünya’ya duyurmasını diliyorum.

İNCİ GÜRBÜZATİK KİMDİR?

Öykü ve oyun yazarı. 20 Mayıs 1945, Antakya doğumlu. Ankara Atatürk 1. İlkokulu, Ulus Kız Ortaokulu, Anafartalar Kız Lisesi mezunu. Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümünü (1972) bitirdi. TRT Ankara Radyosunda (1973-87) prodüktör olarak çalıştı. Çeşitli programların yapım ve yayınını gerçekleştirdi. 1987 yılında “Türk Dünyasından” programını sürdürmekteyken Ankara Televizyonu Drama Müdürlüğüne prodüktör olarak atandı. TRT Ankara Televizyonunda (1987-2003) senarist olarak görev yaptı. Ağustos 2002’de aynı kurumdan emekli oldu. Çağdaş Drama Derneğinde drama eğitmeni olarak çalışmalarını sürdürdü. UNİMA, ASİTEJ, Çağdaş Drama Derneği (kurucu üyelik), Tiyatro Mezunları Derneği (kurucu üyelik), Basın Konseyi ve British Council Fellowship (kurucu üyelik), Edebiyatçılar Derneği ve Basın Konseyi üyesidir. Sürekli Sarı Basın Kartı sahibidir.

İlk öyküsü “Addios Mia Sarımsak”, Varlık dergisinde yayımlandı. Daha sonra öykü ve yazıları; Düşler Öyküler, Ulusoy Magazin, Varlık, Adam Öykü, Üçüncü Öyküler, Çiğdem, Kül Öykü, Ardıçkuşu, Aykırı Sanat, Edebiyat Eleştiri gibi çeşitli dergilerde; Anafilya, Metafor, Öykülü Geceler adlı dergilerde yayımlandı. 1993 yılında “Yaşayan Umutlar” ve 1994 yılında “Yukarı-Kara-Kısık” adlı on üç bölümlük TV dizi film senaryoları, TRT tarafından çekilerek yayınlandı. “Yeni Gelin” adlı TV film senaryosu, yine TRT tarafından Ekim 1998 tarihinde Kula’da çekildi, Nisan 1999’da yayınlandı.

Öykülerinde daha çok kadın-erkek sorunlarını ele aldı, giderek yozlaşmakta olan insani tutum ve davranışların önemini ortaya koydu. Egeli kadınların yaşamlarını öykülerinde işleyerek, yaşadıkları çevre, gelenek, görenek, dil ve töreleri gözardı etmeden belgeledi. İnsan ruhunun derinliklerini gerçekçi bir dille sergiledi ve yalın bir Türkçe kullanmaya çalıştı. Senaryo yazarlığı öykülerini görsellik yönünden besledi. Öykülerinde, sinamatografik bir anlatım ve her zaman kendini hissettiren çağına tanık belgesel bir fon vardır. Aysu Erden “Yazarın Çağa Tanıklığı” adlı makalesinde, Gürbüzatik’i, eserleri alternatif sosyolojik araştırmalar niteliği taşıyan, çağının toplumsal ve kültürel özelliklerini yansıtan yazarlara örnek gösterdi.

1990 TOBAV ve Çankaya Belediyesinin düzenledikleri Gençlik Oyunu Yazım Yarışmasında Karış Kuruş Bir Yarış adlı oyun ile büyük ödül, yine aynı yarışmanın Çocuk Oyunu Yazım Yarışmasında Masal Derinde, Çizgi Yerinde adlı çocuk oyunu ile mansiyon, 1993 Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Türkiye Sinema ve Audiovisiuel Kültür Vakfının birlikte düzenledikleri “Ankara’yı Seviyorum” konulu Belgesel Film Senaryosu ile ikincilik ödülü aldı. 1997 yılında Kadının Sosyal Hayatını Araştırma ve Geliştirme Derneğinin açmış olduğu “Kadın Öyküleri” yarışmasında Çark adlı öykü övgüye değer bulundu. Deve Boku Savaşları adlı uzun metrajlı film öyküsü 1998 yılı Orhon Murat Arıburnu Film Öyküsü Yarışmasında ödül, Ekin Teki ile 2003 Kadının Sosyal Hayatını Araştırma ve Geliştirme Derneği ödülü aldı. 1999 yılında Kültür Bakanlığının açtığı öykü yarışmasında “İki Çırpı Kiraz Kız” adlı öykü dosyası kitaplaştırılmaya değer bulundu. Masal Derinde Çizgi Yerinde adlı çocuk oyunu ile Onları Kahreden Şarkılar adlı oyun 1999 yılında Devlet Tiyatroları Edebi Kurulunda kabul edildi. Aykırı Sanat dergisinin 2005 yılında açmış olduğu öykü yarışmasında “Tuşe” adlı öyküsü, ikincilik ödülü aldı.

 “İnci Gürbüzatik öykülerini ‘İki Çırpı Kiraz Kız’ başlığı altında toplamış. Kültür Bakanlığının, Cumhuriyetin 75. Kuruluş Yıldönümü dolayısıyla açtığı yarışmada değerli bulunup yayınlanan on bir öyküden oluşuyor. Kitaba adını veren öykü, genellikle öteki öykülerin sorunsalının da öncüsü niteliğinde. Bu odak konu, kız çocuğunun ve giderek kadının horlanması, cinsiyetinden dolayı katlanmak durumunda olduğu ‘kaderi’. İnci Gürbüzatik, öykülerinin genel havasıyla feminist bir söylem sergiliyor.” (Gürsel Aytaç)

ESERLERİ:

HİKÂYE: İki Çırpı Kiraz Kız (1999).

OYUN: Karış Kuruş Bir Yarış (1990).

ÇOCUK OYUNU: Masal Derinde, Çizgi Yerinde (1990).

SENARYO: Ankara Bizi Çeker, Özletir, Kucaklar (1993), Yukarı Karakısık (1993), Yaşayan Umutlar (1993), Deve Boku Savaşları (1998), Yeni Ge­lin (1999).

HAKKINDA: Gürsel Aytaç / İnci Gürbüzatik’ten Öyküler Toplamı İki Çırpı Kiraz Kız (Cumhuriyet Kitap, 23.12.1999), Meh­met Hengirmen / 2000 Yılında Türk Öykü Antolojisi (c. 3, 2000), Mehmet Aydın / Edebiyatımızda Kadın Şair ve Yazarlar Sözlüğü (2001), M. Sadık Aslankara / İki Genç Öykücü İki Öykü Kitabı (Cumhuriyet Kitap, 20.3.2001), TDOE – TDE Ansiklopedisi 4 (2004), Aykırısanat Kültür Sanat Edebiyat (sayı: 73, Temmuz-Ağustos 2005).