Çelebi ÖZTÜRK- Eleştirmen, eğitimci, yazar Selma Sayar İle Röportaj (1. Bölüm)

Eleştirmen, eğitimci, yazar Selma Sayar İle Röportaj

Eleştirmen, eğitimci, yazar Selma Sayar’ın Türk, Asya ve Avrupalı yazarlar ve eserleri hakkındaki eleştiri yazıları edebiyatseverler tarafından dikkatle takip ediliyor. Çocuk edebiyatına da önemli eserler kazandıran Selma Sayar ile edebi kişiliğini, Türk Edebiyatını ve eğitimi konuştuk.

Röportajın ikinci bölümünü bekleyiniz!

Buyurun, bu güzel söyleşinin satırları arasında birlikte bir yolculuğa çıkalım.

Konuşan: Çelebi ÖZTÜRK

ÇELEBİ ÖZTÜRK- Hocam, öncelikle söyleşimize katıldığınız için teşekkür ederim. Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

SELMA SAYAR- İlk, orta ve lise öğrenimimi Antakya’da tamamladım. 1995 yılında Ege Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdim. Yıllardır Türkçe öğretmeni olarak çalışıyorum. Eleştiri üzerine yüksek lisans yaptım. Lacivert, Oggito ve Belçika’da iki dilde basılan, dört ülkede satışta olan Akrostiş adlı dergide yazılarım yayımlandı. kitapeki.com, Sevdalım Hayat, yazıatölyesi.com, edebiyathaber.net, avaedebiyat.com ve mektupedebiyatdergisi.com sitelerinde yazılarım çıktı. Evliyim. Anıl ve Onur Ilgaz adında iki oğlum var.

ÇELEBİ ÖZTÜRK- Okuyucularımıza, Selma Sayar’ın edebiyatçı kişiliğini hangi cümlelerle anlatmak istersiniz?

SELMA SAYAR- Ben iki dilin(Arapça, Türkçe) konuşulduğu bir evde doğdum. Annemin okuma yazması yoktu.  Annem dışındaki herkesle Türkçe konuşuyorum. Bazen Arapça düşünüp Türkçe dillendirdiğimde sözcükler savruluyor beynimde. Bu ilk bakışta bir dezavantaj gibi algılanabilir. Ama öyle bir coğrafyada yaşıyorum(uz) ki bize kattıkları sözcüklerle ifade edilemez aslında. Farklı milliyetlerden insanlarla aynı havayı solumak bir farkındalık yaratıyor. Sizi çoğaltıyor, zenginleştiriyor. Çocukluğumdan beri okumaya çok meraklıydım. Ne bulursam okurdum: masal, hikâye, roman, şiir, anı… Çiftçi bir ailenin kızıyım. Yıl boyunca bağ bahçe ekilecek, sulanacak, sürülecek, gübrelenecek. Sebzeler, meyveler toplanıp ağaçlar budanacak. Günlerce, aylarca bitmeyen işler yüzünden ben toprak anaya küsmüştüm. Ne zaman bağa, bahçeye gidilecek olsa ben evde bir sedirin altına elimde bir kitapla girer, yokluğum fark edilinceye kadar okurdum. Veya o iki göz evde herkes yatınca, kardeşlerimi rahatsız etmemek için kitabımı alır, küçücük mutfağımızda eski bir dolabın kenarına ilişir, okumalarımı orada yapardım. Bu eylem babamın ibadetini ifa etmek için sabaha doğru kalkmasıyla ve beni kitabımın üzerinde uyurken bulmasıyla son bulurdu. Günlerce, aylarca hatta yıllarca kitapla kurduğum bağ böyle şekillendi. Bu şekilleniş zamanla yazma eylemine yöneltti.

ÇELEBİ ÖZTÜRK- Türk Dili ve Edebiyatı alanında iyi bir araştırmacı olabilmek için bu bölümde okuyanlara ne tavsiye edersiniz?

SELMA SAYAR- Soruya edebiyatın tanımını yaparak başlamak isterim. Çoğu kaynak edebiyatı, “düşünce, duygu ve hayallerin güzel, etkili bir şekilde anlatılması” sanatı diye belirler. Aslında bu tanım günümüz metin çeşitliliğini ve edebiyat metnine bakış açısının değiştiğini varsayarsak yetersiz kalmaktadır. Eskiden sadece sanatsal olarak büyük değerler içeren, bir döneme egemen olmuş türdeki metinler kastedilirken, günümüzde edebiyat kavramının genişlediğini çizgi romandan, çocuk edebiyatı ürünlerine kadar geniş bir yelpazede değerlendirildiğini, bu durumun araştırmacılar açısından yaratıcı bir tablo ortaya koyduğunu söylemek yanlış olmaz. O halde bu tür metinlerin bilinçli bir seçimle ders konusu yapılması, edebiyat öğretimini olumlu etkileyecektir. Çünkü edebiyat öğretimi daha çok metni anlamayı, alımlamayı, üzerinde yaratıcı düşünmeyi gerekli kılan bir alan olmasına karşın Türkiye’deki durum bu noktadan oldukça kopuk, salt ezberci bir anlayışla, metnin derinine inmeden, çoklu okuma yapmadan klasik diye tanımlanacak bir teknikle sadece soruların yüzeysel yanıtlandığı, sözcüklerin sözlük anlamlarıyla algılandığı ve yazar-eser eşleştirmesinin ötesine geçmeyen bir noktada. Bu durumda yapılması gereken yukarıda saydığım konularda kafa yormak, kendilerini geliştirmek, sürekli bir okuma etkinliğinde bulunmak ve yazma yeteneklerinin olduğunu düşünüyorlarsa yazmaya başlamaları. Öte yandan çağdaş edebiyat metni örneklerini bilmek, bilgilendirici ve kurmaca metinlerle zenginleşmek, özellikle dili sevdirmek adına dil ile oluşan yazınsal ürünler konusunda duyarlılık kazanmaları gerekir diye düşünüyorum.

ÇELEBİ ÖZTÜRK- Öncelikle bir annesiniz. Eğitimci ve yazar olarak bu üç rolü birlikte yürütmenin sizin için dezavantajları var mı? Dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?

SELMA SAYAR- Gittiğim toplantılarda çok sık karşılaştığım bir soru. Yahya Kemal’in sevdiğim bir sözü var: “ İnsanoğlu bu âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar.” Kendime şiar edindiğim cümlelerden biri. Çocukluğumdan itibaren bir gün kitabımın olmasını hayal ettim. Bunun için ciddi okumalar yaptım. Elimden geldiğince yazmaya çalıştım. Öte yandan cinsiyetçi bir toplumda yaşamanın zorlukları ve ek sorumlulukları işin bir başka boyutu. Aslı Erdoğan bu konuda, “Bir yazar için iki ayrı sınıflandırma vardır. Kendi ülkenizdeyseniz, yazar ya da kadın yazar sınıfındasınız” diyerek cinsiyetçi bir yaklaşımın var olduğu bir önyargıyı vurgular. Katılıyorum da.  Ama kendinize inanırsanız, geliştirmek için şartlarınızı zorlarsanız ve disiplinli bir şekilde çalışırsanız o dengeyi kurarsınız. Bu noktada eşimin de çok ciddi desteğini görüyorum. Bunu belirtmeden geçemeyeceğim. Ona da sizin aracılığınızla bir kez daha teşekkür ederim.

ÇELEBİ ÖZTÜRK- Sizi, çocuk edebiyatı alanındaki eserlerinizle tanıyoruz.  Bu sorumu da bu alanla ilgili sormak istiyorum. Çocuk edebiyatı alanında üretilen eserlerin kontrolsüz yayımlandığını ve içerik yönünden pek çok eserin sakıncalı olduğu yazılı ve görsel medyada gündeme geliyor. Çocuklarla ilgili eserlerin yayımı, dağıtımı ve satışıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?

SELMA SAYAR- Anne babalar olarak çoğunlukla çocuklarımızı kendimize benzetmeye çalışırız. Oysa onların kendi kişiliklerini kazanarak kendilerine benzemelerini sağlamak en doğru yoldur; çünkü çocuklar, büyüklerin işleyebileceği bir hamur değildir. Minyatür yetişkinler de değildir. Kendilerine özgü bakışı, algısı, duygusu, düşünce ve hayal dünyası olan, ilgi bekleyen sosyal varlıklardır.

Günümüz dünyası, yazılı kültürden hızlıca uzaklaşarak görsel-işitsel medya dünyasına savrulmaktadır. Bu olumsuz savruluştan en çok da çocuklar etkilenmektedir. Çocuklar, sosyal medyanın zararlı ve yanıltıcı çekiciliğinden olabildiğince uzak tutulmalıdır. Bu da ancak yeni bir okuma kültürünün kazandırılmasıyla olasıdır. Bu kültürün kazandırılma süreci, anne-babalara, öğretmenlere çok önemli görevler yüklemektedir. Bu yükümlülüklerin yerine getirilmesinde ise ilk başvuru kaynakları, modern çocuk edebiyatının üç temel kavramı olan “çocuk gerçekliği”, “çocuk bakışı” ve “çocuğa görelik” ilkeleriyle yazılmış kitaplardır. Bilindiği gibi kitap okuma alışkanlığı küçük yaşlarda kazanılır. Bu nedenle çocuklara okumayı sevdirmenin ve okuma alışkanlığı kazandırmanın yollarını bilmeliyiz. Okuyan çocuk, düşünsel zenginliğe ulaşır. Sam Levenson, “Kendisi ile ilgilenen bir anne-baba ve evinde okuyabileceği bol kitap bulunan bir çocuk yoksul sayılmaz!” diyerek gerçek zenginliği çok güzel tanımlamıştır.

Çocuk edebiyatı alanında güzel gelişmeler elbette var. Türkiye’de bu anlamda ciddi mesafe kaydedildiğini düşünüyorum. Bunun yanında kontrolsüzce basılan ve çocuklara okutulan kitaplar da mevcut. Çok üzücü bir durum. Yakın bir zamanda bir devlet okulunda çok müstehcen içeriğe sahip bir kitabın çocuklara dağıtıldığını okuduk. Çocuk edebiyatı konusunda uzman bir komisyonun denetiminden geçmeli her bir kitap, ama pek çok alanda olduğu gibi bu alanda da ne yazık ki ciddi bir açık var. Hepimiz duyarlı davranmak durumundayız. Gelecek nesillere bir vefa borcu olarak görüyorum.

ÇELEBİ ÖZTÜRK- ülkemizde edebiyat, kültür sanat alanında verilen ödüller hakkında zaman zaman şaibeler ortaya çıkıyor! Ödül veren kurum, kuruluş ve kişiler daha çok yazarın kendi siyasi ve/veya uhrevi ya da dünya düşüncelerini ve ilişkilerini dikkate alarak ödül veriliyor, gibi bir algı var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

SELMA SAYAR- Pek çok kurum edebiyat yarışması düzenliyor. Yayınevleri, belediyeler vs. Bu denli geniş bir yelpazede olması sonuçların değerlendirilmesi noktasında sıkıntı yaratabiliyor. Ben de sizin gibi zaman zaman şaibeli kararların verildiği yarışmaları duyuyorum. Bu her dönemde yaşanan bir durum sanırım. Keşke olmasa! Hakkeden yapıtların değerlendirildiği yarışmalar da var. Mümkün olduğunca o kitapları almaya, okumaya çalışıyorum. Gerçekten çok başarılı dosyalar. Gönül ister ki hep bu minvalde devam etse. Seçici olmak gerekiyor. Önüne gelen her yarışmaya başvuru yapmamak belki bu şaibeli durumun azalmasına yardımcı olur.

ÇELEBİ ÖZTÜRK- Bir yazar için ödül önemli midir? Aldığınız ödül var mı?

SELMA SAYAR– Taşrada yaşayan bir yazan olarak ödüller tanıtım açısından önemli olabilir. Bu her zaman geçerliliğini koruyan bir gerçeklik değil. Benim son kitabım önemli bir yazarın adına düzenlenen bir yarışmada birincilik aldı. O süreçte bu dosyamı nereye gönderirsem basılacağı duygusuna kapılmış, pek çok yayınevine yollamıştım. Ama sonuç hüsran olmuştu. Anladım ki mesele sadece ödül değil. Bu duruma sebep olan pek çok şeyden söz edilebilir. Düşleri Kanatlı Çocuklar kitabım henüz dosya aşamasında iken Mevlüt Kaplan Birincilik ödülünü aldı. Ama en büyük ödül kitap dostlarımın kitaplarımı sahiplenmesi, okuması ve onlar hakkında yazdıkları güzel yorumlarıdır.

ÇELEBİ ÖZTÜRK- Bugüne kadar kaç kitap yayımladınız? Yayımladığınız eserler arasında sizin için en önemli olanı hangisi, nedenini açıklar mısınız?

SELMA SAYAR- 2016 Yılında “Sırça Sarayın Serçeleri” adlı deneme çalışmam, 2018’de “Düşüyorum Tut Elimden” adlı öykü kitabım yayımlandı. 24. Mevlüt Kaplan Edebiyat Yarışmasında birincilik ödülü alan “Düşleri Kanatlı Çocuklar” adlı öykü kitabım ise henüz yeni basımdan çıkmış üçüncü kitabımdır. Her kitabım çok kıymetli şüphesiz. Birbirinden ayırmam doğru olmaz. Her birine harcadığım çaba, emek hemen hemen aynı. Ayrıca birini diğerinden üstün tutarsam ayırımcılık yapmış olurum.

ÇELEBİ ÖZTÜRK- Yeni projeleriniz hakkında bilgi verir misiniz?

SELMA SAYAR– Üzerinde çalıştığım iki dosya var. Biri öykü dosyası. Bu dosyamda ödül aldığım öyküler de var. Diğeri mektuplardan oluşan bir deneme çalışması. Her iki dosyanın da çalışılması gereken çok tarafları var. Henüz yeterince demlenmedi. Sanırım bu kadar ayrıntı şimdilik yeter.

Son olarak sorularınızı yanıtlamak, edebiyatın o büyülü dünyasını solumak çok keyifliydi. Çok teşekkür ederim. Kolaylıklar diliyorum…

 

 

 

 

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Bunlarda İlginizi Çekebilir

SONU GÖRMEK ÖNEMLİ

Kemal ALBAYRAK SONU GÖRMEK ÖNEMLİ İçinde yaşadığımız dünya hayatı dikensiz gül bahçesi değildir. Zıtlarla yaşamak her